Hayatı Doyasıya Yaşa: Tatlar, Hikayeler ve Yolculuklarla!

info@lalisworld.com

Hayatınızı Sessizce Değiştirecek 3 Kitap

Yazar:

Evet sevgili okurlarım asla bir düzenli kitap okuyan birisi olamadım, kitap okumayı çok seven biride. Ama sizlere öneride bulunacağım bu üç kitabı soluksuz okudum diyebilirim. Aslında klişeleşmiş bu romanları bu kadar geç okuduğum için pişmanım ama bu kadar geç okuyup anlayarak okduğum içinde bi o kadar mutluyum. Beni bile başından kaldırmayan o kitapların bana dokunan yanlarıyla sizin için kısaca özetledim. Ve perde…

Kürk Mantolu Madonna – Sabahattin Ali

Hiçkimse aslında sıradan değildir;

Hepimizin hayatında “sıradan” diye düşündüğümüz insanlar vardır. Sessiz, göze çarpmayan, kendi halinde yaşayan. Yanından öylece geçip gittiğimiz ve çoğu zaman görmediğimiz kişiler. Raif Efendi de tam böyle biri. Ama Sabahattin Ali bize gösteriyor ki aslında kimse göründüğü kadar sıradan değil. Herkesin içinde saklı kalmış bir hikâye, kimsenin bilmediği bir derinlik vardır.

Raif Efendi’nin geçmişinde yaşadığı o büyük aşk, onun “hiç kimse” değil, “koca bir dünya” olduğunu hatırlatıyor bize. Kürk Mantolu Madonna, işte tam da bu yüzden dokunuyor kalbimize: Çünkü çevremizde gördüğümüz her sessizi, silik, sıradan yüzün, içinde belki de unutulmuş bir “Maria Puder” hikâyesi olabilir.

Masumiyet Müzesi – Orhan Pamuk

Kaybettiklerimiz mi daha ağırdır, cesaret edemediklerimiz mi?

Kemal’in hikâyesi aslında hepimizin hayatta yaptığı o küçük ama derin tercihlere ayna tutuyor. Füsun için göze alamadığı fedakârlıklar, zamanla hayatındaki diğer şeyleri de sessizce elinden alıyor. Kariyer, aile, toplumdaki saygınlık… Derken en sonunda, zaten uğruna her şeyi feda edebileceği Füsun’u da…

Orhan Pamuk burada bize çok felsefi bir soru bırakıyor: “Bir aşk uğruna kaybettiklerimiz mi daha ağırdır, yoksa cesaret edemediklerimiz mi?” Kemal’in yıllara yayılan hikâyesi, sahip olduklarımızın aslında ne kadar geçici olduğunu ve ertelediklerimizin bir gün geri dönülemez kayıplara dönüşebileceğini hatırlatıyor. Ve kitaptaki en beğendiğim bu sözü de buraya bırakmak istiyorum. “Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.”

Akhilleus’un Şarkısı – Madeline Miller

Bazen zaferin ışığı kaybedilenin karanlığını aydınlatmaya yetmez…

Bu kitap aslında büyük savaşların, tanrıların ya da destanların değil; iki insanın birbirine dokunan kalplerinin hikâyesi. Akhilleus ve Patroklos arasındaki bağ, başta masum bir dostluk gibi görünür, ama zamanla hayatlarının en derin anlamına dönüşür. Yine de burada da cesaret edememenin bedeli ağırdır.

Akhilleus, tanrıların ve kahramanların dünyasında ölümsüz bir isim olmayı seçerken, Patroklos ise Akhilleus’un yanında kalabilmek için kendi ışığını gölgelemeyi kabul eder. Bir yanda güç, şöhret ve ölümsüzlük için verilen kayıplar diğer yanda sevgi aşk ve sadakat için verilen kayıpların çatışması yaşanıyor. Bu da bize hayatımızda ki fedakârlıklarımızı tekrardan sorgulatıyor. Patraklos şöyle diyor, “Onu yalnızca dokunarak, yalnızca koklayarak bile tanırdım; kör olsam bile nefesinden, ayaklarını yere vuruşundan tanırdım onu.” Birini bunu söyleyecek kadar sevmek mi zor yoksa bu sevgiyle kendinden vazgeçmek mi?

Bu üç kitap da farklı dönemler ve temalar anlatsa da ortak noktaları, insana kendisini ve düşüncelerini sorgulatmaları. Aşk, kayıp, tutku ve insan ruhunun derinlikleri… Hepsi bir şekilde hayatımızdan bir parçaya dokunuyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir